
sim
sim döken kan taşları
tutamadığımız şeyler için mıknatıs
içimizin yoklamasından arta kalanlar
mühürle onları başka bir hayat
tropik bir zamandan getirilmiş kumaşları
üzerine tutuyorum bir cinayet romanı oluyor
siyaha kurşun geçmez
şehvetin amblemi
sim
ağacın
gizli
yapraklarına
ulaşıyor
dokun
ve anlat bana şeylerin kederini
goblen bu, pisi otu
tutsak kan, yeşil ejder
simgeleri çoğalırken yoksullaşan gerçekler
geçit vermeyen fay
binlerce tılsım yaratır ancak bir tutkuyu
alışkanlıkları, sözcükleri, ilişkileri kaplayan zar
yırtılıyor uçurum dilimde kalay tadı
sim sus pas sözcükler
göktaşı ayetleri gibi müziğin simine bırak kendini
bırak onlar konuşsun
keith emerson, greg lake, carl palmer
kendi dilimizde oksitlenip dağılacak sanki içimizden geçenler
Haziran 1991
*
âcizâne "diyor(um)ki" ..:
evvelâ tebrikler, sanat-kendiniz için.
'önce can' tatmini-expressionism.
muhibbana da soframız açık, tabii..!
* yarı değerli kristal kan taşındaki tamburun pörsüyerek sim gibi dökülmesi.
* mıknatıs gibi, hayatın ‘faydalı da olsa’ yoran bin bir detayı..
* tropik kumaş, karanlığın cezbi ve celbi cin-ayet, romanlarla klişe aydınlanma..
* her telden nesne, malzeme, araç, renk, söz, kavram, yol, kişi, yer.. her birinin simgesi-görünümü-çağrışımı.. huzur vermediği gibi karanlığa mahkûm eden ‘şey’ ler..
nihayetinde; ucuz entel düşlerin makus nihayetinde “tılSİM” lere kurban gitme..!(k)
saygılar, sevgiler.